30 Aralık 2011 Cuma

İyi Yıllar

Herkes iyi bir yıl geçirsin, hayalleri gerçek olsun, umutları hiç bitmesin, kıymet versin- kıymet görsün...

Kısaca Herkes Mutlu olsun:)
Di mi ama...?

Not: Bu yıl Yapılacaklar listesi gözden geçirilip, yeni liste hemen hazırlansın..:) Evrene Net olmayı unutmayın...

6 Ekim 2011 Perşembe

OySa SeViN DeDi Tanrı....



Adı "Sevgili" olanlar bile karşılık istiyor kalbinin atış hızına...
Oysa sevin dedi tanrı...
Önce sizi sevmeyenlerden başlayın işe...
Karşılık istemeden pazarlıksız sevin....
Sizi seveni de sevmeyeni de....

BirTık

29 Eylül 2011 Perşembe

Gitti demeyin...Şansınızı Deneyin...:)

Hayat öyle pervasızdı ki...
Zaman değildi oysa acımasız olan...
Zamanın içine monte edilmiş, karşısında eğreti duran bizlerdik asıl acımasız...
Hep zamanı suçladık...
"Yavaş koşşş...Yetişemiyorum..." diye naralar attık arkasından...
Oysa hiçbir suçu yoktu zavallıcığın....
O da istemezdi böyle olsun...O da yorgun, bitkin...
"Büyüyün..!" emrini o vermemişti...
"Randevu" diye bir kavramda yoktu doğasında...
"Çalışın...!"
"Para kazanın..."
"Her eve 2 araba..."
"Trafik ışıkları..."
"Mesai saati..."
     .
     .
     .
Tüm bunlar ve daha niceleri zamanın suçu değil...
Bakın büyüttünüz içinizdeki çocuğu...
O bile koşar adım uzaklaştı sizden...
Sıktınız...
Yıprattınız...
Oyuncaklarını alıp çöpe attınız...
En sevdiği oyuncağıydı balon...Ona bile tahammül edemediniz...Patlattınız...Patlatmaya mecbur bırakıldınız...
Duvarlara yazı yazmasını bile engellediniz....
Rengarenk kalemleri vardı onun...Artık yok...
İçinizi kıpırdatan o küçücük çocuğun varlığı bile ağır geldi size...
Neden?
Patron olmak için...
Saygı görebilmek...
Para kazanabilmek için...
Bindiğiniz arabalar, oturduğunuz villalar bile mutlu etmiyor sizi artık...
Daha da beter olacaksınız...Olacağız....
***
Onu geri getirin...
Nereye saklandıysa, nereye kaçıp gittiyse bulun onu....
Çok geç olmadan elinize bir külah dondurma alıp koyulun yola...
Çıkarın onu saklandığı yerden...
***
Zamanın akıp gitmesine inat...Unutmayın hiç bir şey için geç kalmış sayılmazsınız....
Gitti demeyin....
Haydi...
Bir kez olsun şansınızı deneyin....

23 Eylül 2011 Cuma

Bu Sabah...

Bu sabah her zamanki saatimde uyandım.
Bugün diğerlerinden farklı bir gün...Balkona çıkıp derin bir nefes aldım önce sonra parmak arası terliklerimi sürükleye sürükleye gittim, yüzümü yıkadım... Bahçeye çıkıp çimlere bastım mesela...Ankara'da çimler ıslak artık...Sonbahar geliyor...Sonra gittim tavukları yemledim...Bir atın başını okşadım...Köpekten sonra en sevdiğim canlıdır at...Dosttur...Gözleri anlamlı bakar...İnsanı insanlığından utandıracak kadar anlamlı..! Sonra şöyle kuş sütü eksik bir kahvaltı hazırladım kendime...Yalnızca kendime ama... Nora Jones dinliyorum ki ortama uygun olsun... Mis gibi toprak kokusu doluyor salona... Bense sadece yeşil çayımı yudumluyorum...İşmiş güçmüş koyverdim gitti bugün...Kuş sesleri neşelendiriyor sadece ortamı... Kahvaltıdan sonra aldım elime gazeteleri şöyle bir karıştırdım, baktım keyfim kaçacak hemen bir kitap aldım elime...S*kt*r Et...! Bu kitabı okuyorum bu günlerde ve uygulamaya çalışıyorum gücüm yettiğince... Mis gibi Türk Kahvesi kokusu...Ouuwww My Godnesss hiç dayanamam...Fal bakacak birilerinin yokluğunu bile hissetmemiş uyuya kalmışım... Uyandığımda ensemdeki saçlarım ıslak ıslaktı...Bu ıslaklığı bile özlemişim...

Bugün böyle bi gün olsaydı.... Benden mutlusu olmazdı, EvEt...!

Ama ne yazık ki şu an çalışıyorum gençler...Ve kendini genç hissedenler...

Uyanma vakti geldi.... Size de günaydın...:)

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Kaybolan Yıllarımı Verin Bana...Hemen Dedimmmmm...!

Evet.... Bu aralar kaybolan yıllarımın hasretindeyim...
Sanki yıldızlar daha mı parlaktı o zamanlar?
"Her yaşın ayrı bir güzelliği var" gibi sepet dolusu yalanlarla avutamıyorum bile kendimi....Yok çünkü...Her yaşın şahsına münhasır ayrı bir güzelliği yok arkadaş...Her yaşın ayrı bir zorluğu var aslında...
Bebekken altında bir bez, bir sağa bir sola koşuyorsun. Tamam umumi tuvalet derdin yok...Ama pişik oluyorsun n'aber...!
İlkokul,lise,üniversite...Çok güzel...Eğlen...Coş...İşte Kiboş kıvamında...Tamam cebine -ay pardon hesabına- parayı baban koyuyor da, sınavları ne yapacaksın...Hocalar peşin fiyatına 10 taksitli tarife uygulamıyor ki...
Dikkat ettiyseniz hayatınıza girip çıkanların attığı kazıklara hiç girmedim...
Evlilik kısmını es geçiyorum, zira yanlış anlaşılabilir...Daha şimdiden yakınmak olmaz yani...
Uzun lafın kısası yıllar yılı kandırıldık eyy 83-84-85 kuşağı...
Hepimiz yuttuk bu yalanı...Liseden mezun oldun ağladın...Üzülme dediler yeni arkadaşların olacak...Oldu tabiki...İçlerinde çok iyileri de vardı, hala da var evet...İyiki de varlar.. Ama ya diğerleri...Tüüükaka olanlar...
İş hayatına işte bu yüzden bayılıyorum ben...Yediğin kazıklar yanına kar kalıyor...Prim niyetine...
Canım da sıkkın değil oysaki bugün ama anlamadım neden böyle oldu bu yazı...
Zaten başlık-giriş cümlesi tamam. Tam bir uyum içindeler...Peki ya gerisi...Pes yani...3 dakikada ben ve duygularım asrın çelişki rekorunu kırdık...Meeeaşalllahhh...
Olsun...
Yediğiniz kazıklardan aldığınız kalorilere rağmen hayat yine de paylaşmaya değer unutmayın...
İhtimaller dahilinde kazık yemek üzere olduğunuz şu dakikalarda sizi, size rağmen seven, düşünen birileri her zaman var..! Aklınızda olsun...!





18 Ağustos 2011 Perşembe

"HiçBirŞeyYapmakYaDaYapmamak"

"Hiçbir şey yapmak ya da yapmamak" işte bütün mesele bu bence...

Tam içim parçalı bulutlu olacaktı ki, bu defa hava kapadı... "Ey Evren, depresyonun eşiğindeyim...Anlıyor musun?" diye avaz avaz bağırıyorum bir plazanın 12.katından... Böyle zamanlarda, ne her zaman yaptığım olumlama işe yarıyor, ne de birinin beni pohpohlaması... Evreninse umurunda bile değilim...Eeee o da haklı tabi...Ne yapsın zavallı...Pes etti bence çoktan...Bu boktan dünyada yaşamak zorunda olan insancıkların dertleriyle uğraşmak yerine yıllık iznini kullanıyor olabilir şu sıra.Zira hemen yardıma koşardı ben biliyorum...

Çünkü ben ona mesaj gönderirken olumsuz bile düşünsem, dip not düşüyorum düşün makalemin altına, ki bi yanlış anlaşma olmasın, aramız açılmasın diye...

Ona dair okuduğum bütün kitapları da çöpe atıcam akşam eve gidince... Evrene mesaj göndermekmiş...Peh..."Mesajlaşmak" adı üzerinde yani karşılıklı yapılır, karşılığı yoksa hiç bi işe yaramaz...!

Olumlama yapıyorum...Yapıyorum...Yapıyoru...Yapıyor..Yapıy...Yap...Y...

Eee sonuç?

Bak bu satırları yazarken bile, derin derin nefesler alıp "Geçicek...Sakin...!" diye telkin ediyorum kendimi ya...

Nasıl bi kafadayım Yüce Tanrı...İsa...Musa...Adem...Havva...

Zaten ilk insandan bu zamana gelen bi çarpıklık var gibi ya...Onu da anlayamıyorum zaten...

Bir ara da anlam veremediklerimin listesini yapıcam...Neden mi? Bi nedeni yok...!

Haa bu arada unutmadan, "Askerler oy kullanamazlar...Yani bir siyasi partiyi destekleseler bile, Oy kullanma hakları YOK onların..."

Bu yazı şizofrenik bir modda uzar gider...Uzatmamak tadında bırakmak gerek...Evet...!

Haydi şimdi güzel günler olsun...



22 Temmuz 2011 Cuma

Şiddet İçerikli Bir Yazı...! +18

Bakmayın profilimde yerini almış olan "Şiddete Hayır" sloganına, öyle zamanlar oluyor ki, böyle içimden gelerek kafasını kırasım geliyor telefondakinin ya da karşımdakinin... Hatta zaman zaman geriye dönüp şöyle bir kalbini kırdıklarıma baktığımda, dönüp bir de kafasını kırasım geliyor çoğunun... Neden böyle ki insanoğlu, yani neden kendi istediği gibi şekil veremediği olaylar karşısında anlayışsız....Ben de öyleyim aslında çoğu zaman ama ben en azından karşımdakinden çok kendime acımasızım böyle zamanlarda...Niye başkasına güvenerek iş yapar insan...?Neden...? Başına gelenlerden başkasını sorumlu tutmak niye...? Zaten herkes savrulup duruyor sağa sola, herkes avare...! "Ben"cilik oynama yaşını geçmiş koca koca insanlarız...Yapmayın hanımlar beyler...Ayıp oluyor...Hem de çok ayıp...!

21 Temmuz 2011 Perşembe

Spiderman....

Dün akşam iş çıkışı ne yiyelim diye düşünürken, Tunalıdaki balıkçıya girdik.Yan masada 6-7 yaşlarında bir erkek çocuk, -pek uslu olmasa da- annesiyle yemek yiyordu. Sonra kucağında küçük bir kızla bir bayan geldi yanlarına. Fıstık verdi oğlan kıza. Küçük kız teşekkür için eğilip öptü oğlanı.Sonra anneannesi mi babannesi mi artık her neyse, uzaklaştılar masadan.Sonraki replik şöyle...
Oğlan: Anne ya kız beni öptü gördün mü?
Anne: Evet...Teşekkür etti sana.
Oğlan: Bi öptü beni walla ne yapacağımı şaşırdım... Onun bugün beni öpeceğini bilseydim Spiderman kıyafetimi giyerdim...!

Dürtü denilen şey böyle bir şey sanırım...Tuhaf yani...

20 Temmuz 2011 Çarşamba

BÜYÜDÜK... EVET!

Ne zaman çiçeklerle dolu bir pencere görsem ya da sokakta birden çok kediyi bir arada, muhabbette görsem içim burkulur, burnuma öyle derin bir deniz kokusu gelir ki, içime çekmeye bile kıyamam işte o an... Kapatıp gözlerimi kahvemi  yudumlarım Taş Kahve’de, karşımda memleketim...
Sonra rakı, yanında balık ve tabii ki Hayat Bahçesi...
Çocukluğumun saf, temiz sokakları...
O zamanlar farkında değildik, bizi ilgilendirmiyordu da zaten kiliseyle caminin yan yana olması ya da sokakta konuşulan farklı diller, aramızda varolan farklı kültürler...
Çocuktuk işte... Okuldan kaçıp kaçıp gittiğimiz Şirinkent’teki o köhne, yıkık dökük tahta iskelenin bizim için hiç bir  anlamı yoktu o zamanlar...
Bizim için hayat  yaşanılasıydı, sevilesiydi...Yüreğimize sığdıramadığımız dostluklarımız vardı bizim.
Ve ...
Ve büyüdük...
“Hadi bakalım, artık büyüdün, üniversiteye başladın, bunlar ders kitapların, şunlar da hayata dair olanlar. Oku, iyice anla ama ezberleme sakın, özellikle hayata dair olanları dikkatli oku. Yardımı pek olmayacak sana ama en azından fikrin olsun. En azından bir fikrin olsun!  İşte hayat bu ! Yaşa bakalım” dediler...
Ve oyun başladı... Başlarda hiç zor olmadı, “Kolaymış ya, korkulacak bir şey yokmuş” dedik. Tabii ki kısa bir süre... Çünkü hala saftık... O gün geldiğinde yani ilk ihaneti gördüğümüzde... İşte o gün şaşırdık önce...
Ama hayat buydu... Suratımıza inen o fiske, birden dağıttı pembe bulutları...
Gökkuşağı bile çizgi filmlerde kalmıştı artık...
O gün anladık aslında doğup büyüdüğümüz çocukluğumuzun geçtiği o güzelim yerin kıymetini...  Daracık sokaklarını, kaldırım taşlarını, kedilerini, kokusunu daha bir özler olduk... Anne kokusu gibiymiş aslında içimize çektiğimiz yosun kokusu…Çok geç anladık…
Gün geldi, kiliseyle caminin yan yana oluşu mutlu etti bizi... Çünkü biz ayrımın yapılmadığı, herkesin sadece insan olduğu için sevildiği bir memleketin çocuklarıydık... Hak herkesindi orada... Kimse yollara düşmezdi hakkını aramak için... Saygılıydı insanlar birbirlerinin diline, dinine, ırkına...
Bu bile mutlu etti bizi...
Ve biz o gün Şirinkent’in köhne iskelesinin aslında hayatın ta kendisi olduğunu ve bununla büyüdüğümüzün farkına varmadan büyüdüğümüzü gördük...
Çocuktuk işte...
Artık büyüdük... Büyüdük de ne oldu sanki... Hayallerimizi, inançlarımızı, dostluklarımızı, saflığımızı rehin bıraktık hayata büyüyebilmek için...
Ve ben, şimdi  ne zaman çiçeklerle dolu bir pencere görsem ya da sokakta birden çok kediyi bir arada, muhabbette görsem içim burkulur, burnuma öyle derin bir deniz kokusu gelir ki, içime çekmeye bile kıyamam işte o an...


Hoşgeldim....:)

1555. denemeyle iste yine buradayım...
Bu kez olacak hissediyorum...
Hoşgeldim evet...:)